Quantcast
Channel: Okuma Notları » Huseyinous
Viewing all articles
Browse latest Browse all 12

Beklenti faşizmi

$
0
0

Tamam, anlaşıldı, bu öyle anısız falan anlatılacak bir şey değil, insani dokunuşlar lazım, hatıranın sıcak esintisini okurun saçlarında gezdirmeli, başka türlü mevzuyu aktarabilmenin imkanı kısıtlı. Çünkü yepyeni bir kavram; yepyeni ve ben uydurdum. Ama gel gör ki yaşadıklarıyla düşündükleri senkron tutturabilen bir insan değilim; ya yanlış şeyleri yaşıyorum, ya yanlış şeyleri düşünüyorum; birbirleri arasındaki paralellik öyle örnek anlatımlı hatıraları mümkün kılacak seviyede değil. Yaşadıklarım hep iki numara eksik geliyor. Onun için yaşamışım gibi yapıp hatıra uyduracam. Başlıyoruz:

2006 Şubat’ı. Soğuk ama pırıl pırıl bir New York gecesi (madem sallıyoruz, New York o zaman)… Son derece eğlenerek ve zaten kendimi eğlendirmek amacıyla yazdığım komikli romanım İngilizce’ye çevrilmiş, yetmemiş, filme alınmış, galası New York’ta yapılıyor; bağımsız sinema. Film de roman gibi ortalığı dağıtmış, müthiş bir mizah yeteneği olarak dünya basınında selamlanmışım. Bu sahneden 6 ay sonrasının sıcak bir İstanbul Ağustos’una ışınlanıyoruz. (Araya Paris falan da sıkıştırayım dedim ama mevzu bulamadım.) Yeni yeni dostlarla akşam yemeğindeyiz. Her biri gözlerime “yine bizi nasıl kırıp geçirecek acaba” der gibi ve gülmeye hazır kıta bekleyerek bakıyorlar; bende çıt yok. Yeni yeni dostlar, değişmeyen bir gülme beklentisi ama karşılığında duvar gibi bir ben. Duvar gibi, çünkü beklenti beni geriyor; artık istediğim için eğlenceli şeyler söyleme makamını terkedip beklentiyi karşılama yükümlülüğüne oturmuşum ve bu da beni fena halde kasmış. Böyle böyle aylar geçiyor, yeni dostlar beklentinin karşılanamamasından artan bir rahatsızlık trendine girmiş. Beklentinin kölesi olmayı reddetmek bir yanda, insanları kırmama dürtüsü diğer tarafta. Beklentinin baskısıyla oluşmuş o frijit ruh haletine, beklentinin feriştahını ters köşeye yatırmayı bir sanat haline getiren o artistik kişilikten de mahrum olunca kitlesel beklentiyi şaşkınlığa çevirecek bir maniplasyona da imza atamamışım. Kitle aç, kitle kana susamış, dışarda “ölüm!” sesleri yükseliyor. Kalabalığın önüne bir şeyler atmak zaruri, yoksa krallığın tahtı tehlikede. Bu işler böyledir, kral gerçek suçluyu yakalayamazsa ille de ya birkaç kişinin kellesini uçurmalı, ya daha büyük bir katliama girişmeli. Çünkü sessizce kabaran kalabalığın öfkesi saltanatı kendi taş duvarları arasına gömecek.

“Faşizm konuşma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir” diye güzel bir söz var, kim söylemiş bilmiyorum. Bir şeyi iki kere yapınca insanlar üçüncüyü illa bekliyor, üçüncüde istediğin için değil de beklentiyi kırmamak için yapınca dördüncüde o şeyin kölesi haline geliyorsun. O şey senin bir özelliğin olmaktan çıkıyor, senden bağımsız bir varlık kazanıp boynuna tasma olarak geçiyor. Tatlı tatlı konuşan biriysen hep tatlı tatlı konuşman bekleniyor, sabırlıysan hep sabırlı, öfkeliysen hep öfkeli, komiksen hep komik, anlayışlıysan hep anlayışlı olman bekleniyor. Bunun için “azıcık ihtimal dışı olmak daima gereklidir”.



Viewing all articles
Browse latest Browse all 12

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue