Dücane Cündioğlu Çamlıca’ya yapılacak camiye itiraz etmek için Çamlıca için yakarış diye bir yazı yazmış. Okudum ve düşündüğüm şey şu oldu: Eğer Çamlıca’da cami yapılması gerektiğini düşünseydim ya da o iradenin bir parçası olsaydım, yazıyı okuduktan sonra bu caminin yapılması gerektiğine dair inancım yüzde yüz pekişirdi. Ama değilim. Şimdi cümleyi tersten bir daha kuracam ama önce bir açıklama:
Etkili olması planlanarak hazırlanan her kompozisyon gibi, yazı ağzımda yavan bir tat bıraktı. Ama sosyal medyada paylaşılmasına bakarak, amacına ulaşmış denebilir. Bahsettiğim cümleyi tersten bir daha kuralım şimdi: Çamlıca’da cami yapılmaması gerektiğine inanan bir insan olarak, eğer bu tarz yazılardan etkilenen bir insan olsaydım, içimde bir “acaba” uyanırdı. Belki de yapılmalıdır derdim. Peki neden? Yazının amacı tam da bunun tersiyken, neden bende böyle bir etki bıraktı?
Önce bakalım yazının özelliklerine:
1- Oldukça uzun
2- Oldukça içli, yakarışlı
3- “Söz konusu şey” yazarı derin mülahazalara sürüklemiş, insanlığın ne’liğinden Budizm’e, İslam’dan tasavvufa, Tanrı-insan ilişkisine kadar bir yığın düşünce geçit resmi yapıyor.
Bunlar yazıya konu olan şeyin büyük öneme sahip, sonuçlarıyla derin etkiler bırakacak olduğu hissini veriyor. Nedir o şey? Çamlıca’ya cami yapılması. Çamlıca’ya “meş’um” bir cami yapılmasının son derece olumsuz, diğer benzer durumlarda eşine rastlanmamış uğursuz sonuçları olmalı, bunu anladık, ki böylesine bir tutku var ortada. Nitekim yazar “halkımı bu utançtan kurtarmak”tan bahsediyor ve eğer cami yapılırsa, yazısının küllerinin yakılıp o “kâbus” caminin etrafına dökülmesini vasiyet ediyor. Yani etkileri sadece Çamlıca ve İstanbul değil, bütün bir halk için utanca sebep olacak. Bir klasik tragedya prologue’u havası kol geziyor ortalıkta. Yazar bu düğümü çözecek, Çamlıca’ya cami yapılmamasının neden “bu kadar” önemli olduğunu, onu diğer cami yapma girişimlerinden ayıran şeyin ne olduğunu açıklayacak, beklenti bu.
Gelelim Cündioğlu’nun bu camiye itirazını neye dayandırdığına… Maddeler halinde gidelim:
- Zevksiz, estetiksiz bir mimari
Zevksiz, estetiksiz mimariye hayır, tamam, güzel. Ama zevksiz mimari ilk defa Çamlıca’ya yapılan camide görülmüyor. Memleket sathı bir baştan bir başa zevksiz, birbirinin kopyası camilerle dolu. Çamlıca’dakini bu kadar önemli yapan estetiksizlik olamaz. Başka bir şeyler olmalı. O zaman diğer maddeye geçelim:
- Camileri bir meydan okuma aracı haline getirmeyelim
“Meydan okuma aracı”ndan kasıt, ibadethanelerin, dini sembollerin şehrin en merkez ya da en yüksek ve her yerden görünür yerine dikilmesi. Eğer bu, ibadethanelerin bir meydan okuma aracı haline getirilmesi ise, insanlık tarihinden beri bu böyle. Dünyanın her yerindeki bütün dinlerin mabedleri şahirlerin merkezinde veya en görünür yerinde olagelmiştir. Şehirlerin merkezlerinde hep tapınaklar yer alır. Kapitalizm sonrası şehirler hariç. Zaten Ak Parti’nin Çamlıca’ya cami projesi nostaljik bir haleti ruhiyeyle aynadaki silüetine bakıp, kendi kendini bir burjuva partisi olmadığına inandırma girişimidir. Türkiye’deki bütün bilinir ibadethaneler, Süleymaniye, Sultanahmet, Ayasofya böyle. İstanbul’un yedi tepesinde yedi cami oturur. Çamlıca’ya has değil bu da. Halkı bu utanca boğacak başka bir şeyler olmalı.
- Cami ya da mabedin önemi yok, önemli olan mabud.
Bu da üçüncü ve son argüman. Tamam, caminin önemi yok, yeryüzü size mescid kılınmıştır. Argümanlar burada bitiyor. Devamı yok. İşin ilginci bütün o tutkulu savunuşa, çok büyük yıkım getirecekmiş havası verilmesine rağmen bunun sebebi de açıklanmıyor. Çamlıca’ya yapılacak caminin diğer zevksiz camilerden ne gibi farklı etkilerinin olacağı söylenmiyor. Yazının sonunda “çünkü Çamlıca’nın altında yatır var, çok büyük günaha gireriz sonra” denseymiş bile, yine belli bir mantığa dayanmış olurdu. Ama bu bile yok. Sadece yapılmaması gerektiğine dair muğlak ama tutkulu bir inanç var. Öylesine tutkuyla, o “kabus”un, o “meşum” caminin yapılmasına itiraz ediliyor ve bu yapılırken dünya kadar içli, derin düşünceler dizi halinde geçiriliyor ki yazıda insan ister istemez soruyor: Eğer “cami yapmamak” bu kadar önemliyse, yanlış bir cami yapımı bu kadar büyük bir soruna yol açacaksa; bu demek oluyor ki cami yapmanın büyük bir önemi olmalı? Yani şu: eğer “yanlış cami” yapılarak insanlığa kara bir leke sürülebiliyorsa, “doğru camiyi yapmak” da insanlığı kurtarabilir, böyle bir beklentiye girilebilir? Bu kadar feveran etmeyi, üzerinde insan, Allah, dinler hakkında bir ton söz söylemeyi gerekli kılan, bütün bir halkı utanca boğma gücüne sahip “meşum” bir şey, bir silah demektir bir güç demektir. İşte bunun için “eğer bu tip yazılardan etkilenen biri olsaydım yazı bende ters etki yapardı” diyorum. Cami yaparak bir yere varamazsınız demiyor çünkü, tam tersine, cami yapmak dünyanın en önemli işidir, yanlış camiyi yaparsan elinde patlar diyor. Dolayısıyla “doğru camiyi” yaptığına inananlar bu mantık sonucunda ne kadar doğru bir iş yaptıklarına olan inançlarını pekiştirirler.
Şunu diyorum: eğer siz bir caminin bu kadar büyük bir yıkım getireceğini böyle tutkuyla düşünüyor ve savunuyorsanız, muhalifi olduğunuz şeyle, yani cami yapımını tutkuyla savunanlarla, Çamlıca’ya bir cami yapmaktan bir şeyler murad edenlerle aynı mentaliteyi, aynı algı biçimlerini taşıyorsunuz; sadece vardığınız sonuçlar farklı demektir. Aynı kumaştan, aynı elbiseleri giyiyorsunuz, sadece renkleri farklı. Her ikiniz de bir camiyi inşa etmekle “bir şeyler yapılabileceğini”, bunun başlı başına bir adım olduğunu düşünüyorsunuz… sadece onlar o “bir şeyler”in, o “adım”ın yararlı, siz ise zararlı olduğunu düşünüyorsunuz, fark bu.
Dolayısıyla her şeyi böyle derin, felsefi bir sosa bulamaya gerek yok. Biraz basit olalım lütfen, Çamlıca’da bir camiye gerek yok, onun için yapılmamalı. Bu kadar. Ha, yapılırsa da orada fazladan bir cami durur sadece, daha fazlası değil.
